Zamansızlık
Bu benim ikinci blog yazım. Bloguma bir şeyler yazmayı bir süredir düşünüyordum ama ne yazacağıma karar veremedim bir türlü. Bir blog yazarı, blogunda ne yazar ki? Sanırım işin püf noktası da bu. Örneğin diğer blog yazarlarının sayfalarını okumalı mıyım? Sanırım okumalıyım ama bu çok zaman isteyen bir şey. Zamanın gerçekten çok değerli olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Bana göre, hayatında başarıyı yakalamak isteyen herkes, kendisi için bir program hazırlamalıdır. Örneğin her şeyi yapmak için zamana ihtiyacımız var. Beni ele alalım: kardio egzersizlerim ve ağırlık çalışmalarım için her gün en az bir buçuk saate ihtiyacım var. Aynı zamanda (30 yıldan fazla bir zamandır) klasik gitar çalıyorum (ve bırakmayı da hiç düşünmüyorum) ve bunun için de en az bir saate ihtiyacım var. Bunun yanı sıra okumak, italyanca çalışmak ve biraz da televizyon seyretmek için de zaman ihtiyacım var. Daha henüz işten bahsetmedim bile. İşlerimiz, hayatlarımız için çok önemli. Ailelerimiz geçindirmek için para kazanmaya ihtiyacımız var. Ve işlerimiz de zamanımızın asıl tüketicileri. Kolaylıkla görebileceğiniz gibi zaman yaşamlarımızın en değerli varlıklarından biri. Ve bunca zamansızlık arasında, internette gezinmek ve blogları okumak için zaman ayırmak çok da mantıklı gelmiyor. Ama hala başkalarının bloglarında neler yazdıklarını bilmek gerekir.
Yine de tüm dünyada zamane gençlerinin (ve bir çok diğerlerinin), internette, Facebook’ta, Twitter’da ve diğer sosyal paylaşım sitelerinde harcayacak bunca zaman bulabilmelerini anlayamıyorum. Ve, birinin hayatında tüm olup bitenleri anında diğerleri ile paylaşma olgusunun ardındaki asıl düşünceyi hiç bir zaman anlayamadım ve anlayamayacağım. Örneğin vatandaşın biri bisikletinden düşüp ayak bileğini incitirse, bir kaç saniye içinde (örneğin: “bisikletten düştüm, ayak bileğim çok ağrıyor, herhalde incittim” gibi bir mesaj) bir kaç saniye içinde özellikle arkadaşları arasında yayılıyor. Ve tonlarca mesaj, yanıt ve yorum alıyor. Bu yorumlar arasında bazıları gerçekten kaba ve anlayışsız olabiliyor çünkü duygularını bir kaç kelimeyle yazmak için herhangi bir uzmanlığa gerek olmuyor. Böylece herhangi birisinin bisikletinden düşen vatandaş hakkında kötü fikirleri varsa, bunu ortaya çıkartmak ve yorum yapmak için bir fırsat olarak görüyor. Örneğin: “Böyle olacağı belliydi, önce adam gibi bisiklet sürmesini öğren!” yazıyor. Ve böyle durumlarda % 90 bu iki insan hiç tanışmamış oluyorlar. Sonuç olarak benim sorum şu: “Nasıl oluyor da diğer kişi ile hayatında hiç karşılaşmamış olan bir insan, bu talihsiz kaza hakkında olumsuz (ya da olumlu) bir yorum yapabiliyor?”. Öyle değil mi ama? Yorumun sahibi olan kişi, nasıl oluyor da hayatında hiç tanımamış olduğu diğer kişinin bisiklete adam gibi binip binmediğini bilebiliyor? Benim bir Twitter hesabım yok bu yüzden orada neler oluyor bilmiyorum ama biliyorum in Facebook’ta bunu gibi milyonlarca örnek bulabilirsiniz. Sanırım bu, hiç bir zaman bir anlam veremeyeceğim bir durum. Okuduğunuz için teşekkürler.
Görüşmek üzere...
Bu benim ikinci blog yazım. Bloguma bir şeyler yazmayı bir süredir düşünüyordum ama ne yazacağıma karar veremedim bir türlü. Bir blog yazarı, blogunda ne yazar ki? Sanırım işin püf noktası da bu. Örneğin diğer blog yazarlarının sayfalarını okumalı mıyım? Sanırım okumalıyım ama bu çok zaman isteyen bir şey. Zamanın gerçekten çok değerli olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Bana göre, hayatında başarıyı yakalamak isteyen herkes, kendisi için bir program hazırlamalıdır. Örneğin her şeyi yapmak için zamana ihtiyacımız var. Beni ele alalım: kardio egzersizlerim ve ağırlık çalışmalarım için her gün en az bir buçuk saate ihtiyacım var. Aynı zamanda (30 yıldan fazla bir zamandır) klasik gitar çalıyorum (ve bırakmayı da hiç düşünmüyorum) ve bunun için de en az bir saate ihtiyacım var. Bunun yanı sıra okumak, italyanca çalışmak ve biraz da televizyon seyretmek için de zaman ihtiyacım var. Daha henüz işten bahsetmedim bile. İşlerimiz, hayatlarımız için çok önemli. Ailelerimiz geçindirmek için para kazanmaya ihtiyacımız var. Ve işlerimiz de zamanımızın asıl tüketicileri. Kolaylıkla görebileceğiniz gibi zaman yaşamlarımızın en değerli varlıklarından biri. Ve bunca zamansızlık arasında, internette gezinmek ve blogları okumak için zaman ayırmak çok da mantıklı gelmiyor. Ama hala başkalarının bloglarında neler yazdıklarını bilmek gerekir.
Yine de tüm dünyada zamane gençlerinin (ve bir çok diğerlerinin), internette, Facebook’ta, Twitter’da ve diğer sosyal paylaşım sitelerinde harcayacak bunca zaman bulabilmelerini anlayamıyorum. Ve, birinin hayatında tüm olup bitenleri anında diğerleri ile paylaşma olgusunun ardındaki asıl düşünceyi hiç bir zaman anlayamadım ve anlayamayacağım. Örneğin vatandaşın biri bisikletinden düşüp ayak bileğini incitirse, bir kaç saniye içinde (örneğin: “bisikletten düştüm, ayak bileğim çok ağrıyor, herhalde incittim” gibi bir mesaj) bir kaç saniye içinde özellikle arkadaşları arasında yayılıyor. Ve tonlarca mesaj, yanıt ve yorum alıyor. Bu yorumlar arasında bazıları gerçekten kaba ve anlayışsız olabiliyor çünkü duygularını bir kaç kelimeyle yazmak için herhangi bir uzmanlığa gerek olmuyor. Böylece herhangi birisinin bisikletinden düşen vatandaş hakkında kötü fikirleri varsa, bunu ortaya çıkartmak ve yorum yapmak için bir fırsat olarak görüyor. Örneğin: “Böyle olacağı belliydi, önce adam gibi bisiklet sürmesini öğren!” yazıyor. Ve böyle durumlarda % 90 bu iki insan hiç tanışmamış oluyorlar. Sonuç olarak benim sorum şu: “Nasıl oluyor da diğer kişi ile hayatında hiç karşılaşmamış olan bir insan, bu talihsiz kaza hakkında olumsuz (ya da olumlu) bir yorum yapabiliyor?”. Öyle değil mi ama? Yorumun sahibi olan kişi, nasıl oluyor da hayatında hiç tanımamış olduğu diğer kişinin bisiklete adam gibi binip binmediğini bilebiliyor? Benim bir Twitter hesabım yok bu yüzden orada neler oluyor bilmiyorum ama biliyorum in Facebook’ta bunu gibi milyonlarca örnek bulabilirsiniz. Sanırım bu, hiç bir zaman bir anlam veremeyeceğim bir durum. Okuduğunuz için teşekkürler.
Görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder